Cinsiyetler arası eşitsizlik konusu maalesef her alanda karşımıza çıkıyor.
Ancak bazı alanlar var ki makas burada daha da fazla açılıyor. STEM dediğimiz bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik, makasın açıldığı alanlardan. Eğitim sürecinden başlayan bir ayrışma ile, kız çocukları bu alanlara yönlendirilmiyor. Önünde yeterli sayıda rol modeli olmadığından belki, kurduğu hayaller içerisinde bile yer almıyor bilim insanı (bilim adamı demiyoruz neyse ki artık) veya mühendis olmak. Makas, iş dünyasına girişle daha da açılıyor. Özellikle yönetim fonksiyonlarında kadın oranının bir hayli düştüğü bir gerçek. Fortune 500 listesindeki şirketlerin sadece 14’ünün CEO’su kadın. Yine teknoloji alanında Dünya Ekonomik Forumu’nun Global Cinsiyet Farkı raporuna göre (Global Gender Gap Report 2020), işlerin ve yetkinlik setlerinin cinsiyetlere göre dağılımına baktığımızda cinsiyetler arasında çok ciddi farklar görüyoruz.
Türkiye özeline geldiğimizde; Dünya Ekonomik Forumu’nun Global Cinsiyet Farkı raporuna göre, genel endekste 153 ülke arasında 130. sırada, eğitime katılım konusunda ise 113. sıradayız. Dünya Bankası’nın Cinsiyet Üzerine Rakamlar El Kitabı’na (The Little Data Book on Gender 2019) göre Türkiye’de STEM alanında kadın mezunların oranı %35. İş gücüne baktığımızda ise Türkiye'de toplam iş gücü 30 milyon 550 bin iken, teknolojide çalışan kişi sayısı sadece 245 bin ve bunun içerisinde sadece 24 bin 300 kadın çalışan var. Rakamlar maalesef üzücü.
Tüm bu rakamlar ve geçmişten bugüne kadar gelen ön yargılarla birlikte özellikle teknik alanlarda kadınların işi daha da zorlaşıyor. Kendinizi kabul ettirmeniz için maalesef mücadele etmeniz, kendinizi son derece donanımlı hale getirmeniz, işinizde en iyi olmanız ve yeri geldiğinde iki kat fazla çalışmanız gerekiyor. Özellikle üretimde, sahalarda kadın arkadaşlarımız canla başla çalışıyor ve ön yargıları, camdan tavanları yıkmak için mücadele ediyorlar.
Dünyanın kutbu erilden dişile dönüyor.
Değişen dünyayla konunun önemi gittikçe daha fazla artıyor. Geçmiş sanayi devrimleri ile beden gücünü makinelere devrettiğimiz dünyada, dijital dönüşümle birlikte zihin gücümüzü de gittikçe makinelere devrediyoruz. Yapay zeka, makine öğrenmesi ve derin öğrenme gibi kavramlarla uzmanlıkların yok olacağı bir gelecekten bahsediyoruz. Uzmanlık dediğimiz şey tecrübe ve tekrarlarla öğrenmekten ibaret aslında ve büyük veri tam olarak makineler için buna imkan sağlıyor. Bizlerin işi ise inovasyon, geliştirme, yaratma ve yenilik olacak. Geçmişte iş dünyasında eril özelliklerimizi kullanarak başarılı olabiliyorken, gittikçe dişil özelliklerin ön plana çıktığını görüyoruz. Dünyanın kutbu erilden dişile dönüyor, dönmek zorunda. Çünkü dünyanın, rekabet ve kavga yerine sorunlara çözüm bulmaya, topluma çevreye dokunan, insanlığa faydalı yaklaşımlara daha fazla ihtiyacı var. Teknoloji temelli insanlığa faydalı çözümlerin artması gerekiyor. Bu sebeple kadınların teknoloji alanında daha çok varlık göstermeleri şart. Eğitimde özellikle kız çocuklarının STEM konularında desteklenmesi ve bu alanlara yönlendirilmesi önemli bir adım. Diğer taraftan, kadın hareketi güçleniyor, yeni lider profilleri ümit veriyor. Yeni Zelanda’nın 37 yaşındaki kadın lideri Jacinda Ardern gibi liderler, Greta Thunberg gibi genç aktivistler ezberleri bozuyor. Rol modellerin varlığı ve görünür hale gelmesi de bu süreçte çok önemli. Yine Türkiye’de de artan kadın hareketleri, dernek çalışmaları, eğitimdeki gelişmeler istenen hızda olmasa da ümit verici. Bu alanda yolumuz uzun. Bilinçli politikalarla konunun desteklenmesi gerekiyor.
Gücümüzün farkına vardığımız gün dünya bambaşka bir yer olacak.
Bireysel olarak neler önemli diye baktığımızda ise; her insan için çok önemli olan duruş, kadınlar için çok daha önemli diyebiliriz. Hayata karşı, insanlara karşı, olaylara karşı bir duruş sergilemek, bana kalırsa kimliğimizi hayata geçirebilmenin en önemli yolu. Değerlerimizi eğilip bükülmeden yaşamak adına olmazsa olmaz. Biz kadınlar öncelikle kendimizi sevmeyi ve kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Bizlerin hayatta daha akışkan olduğunu düşünüyorum. Bu, zaman zaman avantaj getirse de bir yerden sonra kendimizden vazgeçme noktasına gelebiliyor. Sınırlarımızı korumayı öğrendiğimizde ve kim olduğumuzdan taviz vermediğimiz bir hayat yaşadığımızda, etrafımızdakiler de bize saygı duymaya ve sınırlarımızı ihlal etmemeye başlıyor. Bizler toplum olarak sınır ihlali konusunda çok iyi bir performans göstermiyoruz maalesef. İş dünyası da tabii bundan payını alıyor. O sebeple, duruş göstermenin kendin olabilmenin en önemli noktası olduğunu düşünüyorum. Bu da; bizi hayatta hep ileriye götürecek anahtar bana kalırsa.
Bir diğer nokta da kendine güven konusu. Birçok araştırma gösteriyor ki kadınlar bir göreve ancak o görevin gereklerini yerine tam anlamıyla getirebileceğine inanırsa talip oluyor. Oysa farklı bir göreve geldiğimizde, mutlaka tamamlamamız gereken eksik noktalarımız veya öğrenmemiz gereken konular olacaktır. Ancak bu, o görevi layıkıyla yerine getiremeyeceğimiz anlamına gelmez. İstersek, emek harcar isek zorlu görevlerin üstesinden gelebileceğimize inanmak ve kendimize güvenmek bu görevlere talip olmamızı sağlayacaktır. Gerektiğinde yardım ve destek almanın normal olduğunu, hata yapmanın normal olduğunu ve öğrenmenin ve gelişmenin sürecin bir parçası olduğunu kabul etmemiz ve kendimize bu noktada izin verebilmemiz gerekiyor. Her zaman güçlü olmak zorunda değiliz, her şeyi tek başımıza çözmek zorunda da değiliz. Yeter ki doğru destek mekanizmalarını kurabilelim.
Biz kadınların, istersek ve bedelini ödemeye hazırsak, yapamayacağımız hiçbir şey olmadığına inanıyorum. Yapabileceklerimizin farkına vardığımız gün dünya bambaşka bir yer olacak.
Comentaris