top of page

Doğa İzin İstemez

Ne zaman canınız çekerse, çiçek açın ve doğurun! *

Onaylanma isteği insanı kanatır. Özgürlüğün önündeki en büyük engeldir belki de.


Doğa izin istemez. Biz ise eğilip bükülerek öğrendik izinsiz bir şey yapmamayı, ruhumuza kazındı zamanla. Beğenilme isteği, aferin alma arzusu içimize işledi. Vahşi ruhlarımız özenle ehlileştirildi.


Kendi kontrol mekanizmalarımızı kurduk, içimizdeki yargıç acımasız. İzliyor bizi sürekli. Anında kesiyor cezamızı başkaları kesmese de. Doğru değil bu yaptığın, oldu mu şimdi, normal mi böyle düşünmen, hissetmen?

Normal ne ki, doğru ne? Kimin normali, kimin doğrusu? Özümüzden uzaklaştıkça, unuttukça benliğimizi, topluma, kültüre, sosyal yaşama uygun bireyler haline geldikçe yabancılaştık iyice kendimize.


Oysa doğa izin istemez. Çiçek açar, yağmur yağar, güneş doğar. Bin bir çeşit çiçek, ağaç, hayvan birbirine benzemez. Doğasından kopuk olan insandır. Olmadığı şey olmak için çabalayan, olduğu şeye sürekli karşı koymaya çalışan. Kalıplara, normlara uymak için ruhunu sandıklara kilitleyen.

Farklı olmaktan ölesiye korkan, korkutulan! İçindekini bastıran, susturan.

Öyle ki gerçekten ne istediğimizi bile bilmiyoruz artık. Kendimize hiç sormadık ki. Bizden beklenenleri kendi isteklerimiz sandık. Aferin almak, takdir edilmek için kraldan çok kralcı olduk. Kendimizi eksiltmek zorunda değiliz, unuttuk.

Kıymetini ispatlamak zorunda bırakılmak çok yorucu bir şey, yorulduk.

Acılaştık, ağırlaştık, soluklaştık.

Renklerimizi, yaşam sevincimizi, öfkemizi, tutkumuzu, coşkumuzu bastırdık.

İşvemizi, cilvemizi, arzularımızı, heveslerimizi derinlere gömdük.

Cici kızlar, akıllı oğlanlar olduk. Uslu çocuklar makbuldü. Söz dinleyen, izinsiz konuşmayan, karşı gelmeyen, uyumlu. Asilik, şımarıklık, başına buyrukluk olur mu hiç?! Eziverirler başını. Herkes gibi ol sen, aman sivrilme öyle, çok dikkat çekme evladım. Efendi ol. Kızım sen de sus. Sus! Her şeyi sorma, cevap verme öyle her şeye!


Bilir misiniz ki kadınlar çoğunlukla üzüldükleri için değil; öfkelerini bastırdıkları, sözlerini yuttukları için ağlar, söylenmeyen söz gözyaşı olur, boğulursun nefes olur gözyaşı, haksızlıklara isyan olur. Zamanla içe akıtmayı da öğrenirsin göz yaşlarını, oldu bitti işte. Artık hazırsın bu hayata.

Sonra, sonra bir gün sorarsın o soruyu? Yaşadığım kimin hayatı? Başkası ne der diye düşünmeseydim, "aferinsiz, takdirsiz, onaysız" olmayı kabul etseydim kim olurdum, nerede olurdum? Her şeyi bırakıp kaçıp gitme hayalleri kurarken yakalarsın kendini. Konforun bozulmasın diye, düzenini bozmamak için, “şımarıklık” etmemek için susturmaya çalışırsın tekrar içindeki sesi ama Pandora’nın kutusu bir kez açıldı mı, sevgili Ece Temelkuran’ın dediği gibi nar bir kez saçıldı mı dönüşü olmaz artık. Sonrası tufan! Kasırga! Ah sonrası ne güzel! Kapaklar açılınca taşan sular gibi coşkulu, çağlayan gibi öfkeli, deli. Sonrası bahar. Tomurcuk. Çiçek. Doğum sonrası. Çığlık çığlığa! Durdurulamaz. Geri döndürülemez.



Ah mümkün olduğunu daha önce bilseydim, bilseydin, bilseydik. Ah onca zaman ben. Sen. Onca zaman!


Neyse ki hiç değilse şimdi bildik, hala vakit varken. Başka hayat yok, şimdi, tam şimdi, şu an...

Ne zaman canınız çekerse... Çiçek açın. Doğurun. Susmayın konuşun. Söyleyin. Açın kapakları, silkeleyin tozları, çıkın güneşe, gün yüzüne. Koşun özgürce. Dans edin. Atın yükleri. Yenilere yer açın. Oh ferahlayın şöyle. Hafifleyin biraz. Derin bir nefes, azıcık cesaret, biraz umursamazlık, azıcık utanmazlık, biraz da arsızlık.


Çünkü doğa izin istemez. Ne zaman canınız çekerse, çiçek açın, doğurun. Ne zaman canınız çekerse.


*Kurtlarla Koşan Kadınlar 3. Bölüm Gerçekleri Koklayarak Arayıp Bulmak:

Erginlenme olarak sezginin tekrar ele geçirilmesi




287 views

Recent Posts

See All
bottom of page