Masada 9 kadınız. Neredeyse hepimiz belli bir eğitim seviyesinde ailelerin korunan, kollanan, iyi okullarda okumuş, iyi çevrelerde yetiştirilmiş “prenses” kızlarıyız. Konu nereden geldi bilmiyorum ama birimiz başına gelen bir taciz hikayesini anlattı. Derken bir diğeri ve bir diğeri ve biz dehşet içerisinde fark ettik ki yine neredeyse hepimiz sözlü veya fiziksel cinsel tacize maruz kalmışız! Anlatılamayan hikayelerden hiç bahsetmiyorum. Ve o masa etrafındaki bizlerin “steril” yaşamlarımızda dahi bu hikayeler varsa bu ülkedeki görünmeyen tablo ne kadar korkutucu olabilir düşüncesiyle kahrolduk. Buna yine etrafımda eğitim ve gelir düzeyi yüksek kadınların dayak, sözlü aşağılanma, kıskançlık sebebiyle baskı görme gibi bir çok farklı örneği ile devam edebilirim. Tablo tecavüze uğrayan, namus adına öldürülen çok sayıda kadınla ve gizli saklı kalmış ensest ve çocuk gelin vakalarıyla sözün bittiği yere doğru ilerliyor. Biz kadınlar bazen en yakınlarımızdaki bazen de tanımadığımız erkeklerden zarar görüyoruz. Bu tablo değişmiyor ve iyileşmiyor bir türlü. Kadını koruması gereken mekanizmaların ise tam tersi işlediği bir ülkede yaşıyoruz üstelik.
Olayın bir de diğer boyutu var. Başıma gelen bir olaydan yola çıkarak anlatayım. Bir gün işten dönerken arabamın lastiği patladı, otobanda gişelerden önceki cebe doğru sürdüm aracımı ve buranın kamyon park alanı olduğunu fark ederek durdum. Hava kararmak üzere. Yardım istemek için telefonumu çıkardım ve şarjının bitik olduğunu gördüm dehşet içinde. O sırada arabanın camı tıklatıldı, camı azıcık araladım, kamyon şoförü olduğunu düşündüğüm bir adam “Abla bagajdan stepneyi ver de değiştireyim.” dedi. Bana dakikalar gibi gelen saniyelerde düşündükten sonra korkular içinde arabadan indim. Bagajdan stepneyi aldık ve adam lastiği değiştirdi. Üstelik sonrasında teklif ettiğim parayı da reddederek bana bir insanlık dersi verdi oracıkta. Herhangi bir karşılık beklemeden yardımcı olmak isteyen birine potansiyel sapık muamelesi yapmıştım içimde. Günlerce düşündüm bu olayı. Biz kadınlar etrafımızdaki erkeklerden kendimizi korumak kodlarıyla büyüdük, olası zararlara karşı sürekli uyarıldık.
Ormandaki ürkek birer ceylan gibi sürekli kendini tehditlerden ve tehlikelerden korumak ve kollamak zorunda olmak ne demek düşünün. Hava karardıktan sonra yalnız yolda yürürken kulağındaki müziği kapatmak ve adımlarını hızlandırmak, karşıdan gelen erkek olduğunda kenara çekilmek veya karşı kaldırıma geçmek bunların en basitleri. Bize yaklaşan her erkeğe acaba benden ne bekliyor düşüncesiyle kuşkuyla yaklaştık çünkü bize bu öğretildi. Ve zaman zaman da yaşadığımız kötü tecrübeler sonucu korkularımız doğrulandı. Ve gelinen noktada tüm erkekler potansiyel sapık muamelesi görmeye başladı. Ofiste bir kadınla yalnız kalmaya korkuyorum dedi geçenlerde bir arkadaşım. Herkes başka türlü mağdur. İşte tam da bu yüzden bu mesele hepimizin meselesi. Sadece kadınların değil erkeklerin de meselesi.
13 yaşımda Duygu Asena ile tanıştım ve kadınlık manifestosu sayılabilecek “Kadının Adı Yok” kitabını ve sonra da bulabildiğim tüm kitaplarını okudum bir solukta. O dönemde bunları dile getirmek dahi çılgınca idi. Bugün bir taraftan artık konuşuyoruz ama diğer taraftan da üzülerek görüyoruz ki tablo neredeyse aynı. Evde, iş yerinde, sokakta bir arpa boyu yol almak için inanılmaz mücadeleler veriliyor ve verilmeye de devam edecek.
Biz kadınlar erkeklerin kaburgasından yaratılmadığımız gibi bu dünyaya onlara hizmet etmeye, zevk vermeye veya örselenmiş egolarını tamir etmeye gelmedik. İstediğimiz şeyler hakkımız olan şeyler. Özgürlük, fırsat eşitliği, bedenlerimiz üzerindeki tahakkümün kalkması, namus adı altında baskıların sona ermesi ve daha bir çoğu. Erkeklerin doğuştan sahip olduğu şeyleri biz kadınların da istemesinin normal olduğu gün dünya bambaşka bir yer olacak diye ümid ediyorum.
Ve o güne kadar güçlenerek, birleşerek, çoğalarak, büyüyerek mücadele edeceğiz.
Kommentare