Ben hep çabada olmaya inandım. Belki ikinci çocuk olarak dünyaya gelmenin bir sonucu, belki karakterim, bilemiyorum ama mücadele ederim ben. Hayatla, kendimle, bir şeylerle derdim vardır her daim. Uğraşın, çabanın insanı daha iyiye götüreceğine, ileri taşıyacağına, hiç olmadı bir yere varmasa da sürecin kendisinin bile başlı başına dönüştürücü etkisi olacağına inanırım. İnanırdım. Savaşçıyım ben, sınır koymanın, duruş göstermenin, harekete geçmenin savunucusu. Hareket berekettir, durursan düşersin, öyle ya.
Gel gör ki bazen hayat ne değilsen orada düğümleniyor. Yürüdüğün, koştuğun yollar hep aynı noktaya çıkıyor, başlangıç bitiş değişmiyor da sadece dairenin çapı büyüyor, bu sefer çok yol gittim, dere tepe düz gittim, nasıl da güzel gittim derken bir arpa boyu yol gidememiş olduğun gerçeği yüzüne çarpıyor. Koşu tekerleğinde bir fare misali kan ter içinde dönüp duruyorsun sanki de dışarıdan gelen alkışlarla bir şey yaptım sanırken... Gidiyorum sanırken... Peki ya alkışlar?
Sahi durursak düşer miyiz, bırakırsak dağılır mı? Teslim olmak kaybetmek mi demek her zaman? Akışta olmak, kalmak mümkün mü gerçekten? Nasıl öğrenir bir savaşçı bilgeliği? Nasıl?
תגובות